– ah şu flüt, deyip öyle gidiyormuş.
bu durum aylarca aynı şekilde devam etmiş.
meyhanenin sahibi artık dayanamamış.
bir gün adamdan müsade isteyip masasına oturmuş.
-özür dilerim beyefendi, rahatsız etmek istemem ama merakımı hoş görün size birşey sormak istiyorum.
-buyrun sorun
-meyhanemize aylardır istinasız her akşam geliyorsunuz, mekan sahibi olarak teşşekkür ederim iyi bir müşterisiniz.
fakat neden her akşam hesabı ödeyip giderken “ah şu flüt” diyorsunuz, çok merak ettim…
deyince adam derin bir ahhhhhh ahh….
çekmiş ve anlatmaya başlamış.
-bundan seneler önce bizim orkestramız vardı, bende bu orkestranın flütçüsüydüm. bir konser vermek için abd’ye gittik.
benimki ufacık bir flüt içine hiç birşey sığmadı, davulcu falan herkes köşeyi döndü, hepsi de orkestrayı bıraktılar. ben bağrıma taş bastım hiç birşey söylemedim, paradan daha önemli şeyler vardı çünkü, yeni bir orkestra kurdum,
yetiştirdim ve konser vermek için ingiltereye gittik, orada da konserimizi çok beğendiler, elleri şişene kadar alkışladılar o da yetmedi kraliçenin emriyle herkesin müzik aletinin içine değerli taşlar,
paralar doldurdular benimkisi ufacık bir flüt. yine hiç birşey sığmadı.
yine sesimi çıkarmadım bağrıma taş bastım. neyse yeni bir orkestra daha kurdum. eğittim ve konser
için arabistana gittik.
o ülkenin müzik tarzı çok farklıymış. konserimizi hiç beğenmediler. yuhaladılar,
çürük domates attılar, bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de kralın emriyle sahneye gelip herkesin
müzik aletini popolarına soktular. arkadaş kimseninki girmedi, bir tek benimkisi sığdı…