SU YATAĞI

Durulmaya yüz tutmuş cinsxel hayatlarını yeniden canlandırmakta, suyla doldurulan yatakların birebir olduğunu 

duymuştu adam… “Yatağımıza uzandınız mı, fırtınaya yakalandınız demektir.” deniliyordu su yataklarının 

reklamlarında… Hemen bir tane aldı. İki gün sonra da, sevinçle kendisi gibi orta yaşlı bir arkadaşının yanına koştu. 

“Bu su yatakları bir harika azizim.” diye haykırdı. “İki gecedir yaşadığımız fırtınalı geceler, son iki yıldır yaşamamıştık. 

Sen de bir tane alsana..” Acı acı güldü arkadaşı…





“Marifet yatakta değil, senin eşinde olsa gerek.” dedi. “İki yıl önce aldığım yatak hala Ölü Deniz gibi…”




Yoksul Oduncu

Yoksul bir oduncu, ıssız bir ormanın kıyısındaki küçük bir kulübede karısı ve üç kızıyla birlikte oturuyormuş.




Bir sabah yine işine giderken karısına demiş ki “Bugün öğle yemeğimi büyük kızla ormana gönder. Çünkü öğleye kadar işimi bitiremeyeceğim.
Kız yolunu şaşırmasın diye yanıma bir torba darı alıp yollara serpeceğim.” Güneş ormanın tepesine kadar yükselince, kız bir tas çorbayla yola çıkmış.
Fakat ormanlarda, kırlarda uçuşan serçeler, çayır kuşları, ispinozlar, kara tavuklar, kanaryalar darı tanelerini çoktan toplayıp yemişlermiş.
Bu yüzden kız yolu bulamamış. Gün batıncaya, gece oluncaya kadar sağ ve esen dolaşıp durmuş. Gecenin karanlıkları içinde ağaçlar uğulduyor, baykuşlar ötüyormuş.
Kızın içine bir korku girmeye başlamış. O sırada uzakta, ağaçların arasında parıldayan bir ışık görmüş. “Orada insanlar olsa gerek.
Bunlar beni gece yanlarında misafir ederler” diye düşünmüş; ışığa doğru ilerlemiş. Çok geçmeden bir evin önüne varmış.
Pencerelerinde ışık görünüyormuş. Kız kapıyı çalmış. İçeriden boğuk bir ses “gel” diye bağırmış. Kız evin karanlık taşlığına girmiş. Odanın kapısını vurmuş.